Liderlikte Sahicilik!

Gücün kullanımı olmadan, liderlikten söz edemeyeceğimizi yazmıştık önceki yazımızda. Gücün kullanımı aynı zamanda iktidar olmayı gerektirir. Muktedir değilsek gücün kullanımından bahsedemeyiz. Önemli sorulardan birisi, liderin sahip olduğu gücü ne için kullandığıdır. Gücün kullanım biçimi, özellikle de pek çok insanın hayatı etkileyecek kararlar alma gücü, kişinin iyi lider olma sürecinde önemli testlerden birisidir. Tarih sayfaları bu testten geçememiş insanlarla doludur ve bu durumu Lord Acton “iktidar (güç) yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır” şeklinde kesin bir yargı olarak ifade etmiştir. Bu cümlede bir açmaz vardır esasında. Güç kullanımı olmadan lider olunamaz ve güç (iktidar) yozlaştırır ise o zaman nasıl iyi lider olacağız?

Lord Acton’un yargısını destekleyecek çok örnek var kuşkusuz. Diğer taraftan bu kesin yargı insanın yaratılmışların en şereflisi olma potansiyelini ve iyi/kötü arasında seçim yapabilme özelliğini dikkate almıyor.

İktidar olmak veya gücün kullanımı her halükarda bir kaynak dağıtımına yol açar veya insanların bazıları için pozitif, bazıları için ise negatif sonuçlar doğurur. Kimilerinin sınırlarını genişletirken kimilerinin sınırlarını daraltır. Bu nedenle insanların pek çoğu bu güce sahip olmak için can atarlar. Kaynak dağılımında mülkün temeli olan adaletin sağlanması ve kararların iyi, güzel ve doğru olana hizmet etmesi için kriter olarak neyi esas alacağımız veya hareket noktamızın ne olduğu önemli hale gelir. “Ameller niyetlere göredir” prensibine göre davranışımızı anlamlı kılacak olan hareket noktamızdır.

Karar alırken liderin önünde iki seçenek vardır:

  1. Ego için harekete geçme
  2. Hizmet etmek için harekete geçme

Bu iki grup arasındaki fark, ak ile kara gibi bir şey olsa gerek. Geleneğimizde her işe “Bismillah” ile başlamak esastır. Burada aslında kast edilen ben bu eylemi Yaratan için yapıyorum, onun rızasını gözetiyorumdur. Onun rızası da halka hizmetten geçer. Egomuz için harekete geçiyorsak o zaman aslında “Bisminnefs” diyoruzdur. Nalıncı keseri benzetmesi bu tür durumlar için kullanılan güzel bir benzetmedir.

Egoyu merkeze koyarak hareket etmemizin altında “ben, eksiğim” duygusu yatar ve davranışımızı “korku” yönlendirir. Sahip olunan güç ve imkanlarla bu eksiklik telafi edilmeye çalışılırsa da işe yaramaz. Susamış bireyin tuzlu su içmesi gibi bir şeydir bu. Sahip olduğumuz gücü; kontrol, manipülasyon, savunma, mevcudu koruma ve yargılama için kullanırız. Koruma ve savunma davranışı bir tehdit algısı ve düşman varsayımını içerir. Bunun üzerine , “Sevilmek, kabul edilmek ve tamam olmak için ne yapmalıyım ve nasıl olmalıyım?”endişesi ile harekete geçeriz. Böyle yaklaşmak, daraltır, küçültür, kaynakların kullanımını bozar ve çatışmayı körükler. Nihayetinde adalet zedelenir. İşte böyle bireylerin oluşturduğu iktidar yozlaşmaya mahkumdur.

İkinci durumda ise tam aksine, liderin hareket noktası, çevresindeki insanların hayatına dokunabilmek ve onların hayatında pozitif bir değişim oluşturabilmektir. Böyle bir lider kendisini doğuştan değerli ve potansiyel olarak en güzel olan olarak görür. Bir taraftan öğrenmek ve gelişmek için her durumu/olayı bir fırsat olarak görürken, diğer taraftan kendisinde var olan özellikleri diğer insanların hizmetine sunma fırsatları arar. En büyük mutluluğun, insanları mutlu etmek olduğunun farkındadır. Burada liderin cevabını aradığı temel soru, “benim hayatımı anlamlı kılacak olan şey nedir?”dir. Pek çok iz bırakan liderin bu soruya verdiği cevap; “benim yeryüzünde varoluşumun bir anlamı var, o da sahip olduklarımla diğerlerine hizmette bulunmaktır.” Böylelikle lider, yeryüzünde insanlığın inşa etmeye çalıştığı medeniyete katkıda bulunur. Kararlarının odak noktasında medeniyete katkı ve hizmet olan iktidarın yozlaşması söz konusu olmaz. Burada yozlaşmaya gitmeyi engellemek için tarihte yüce güçlerle donatılmış Hz. Süleyman’ın kendisini Allah’a havale ettiğini ve kendisini kontrol etmesi için O’na dua ettiğini görüyoruz.

Özetlersek, harekete geçmeden önce ilk sormamız gereken, bu eylemin arkasındaki niyetim ne sorusudur. Eğer ego devredeyse, en doğrusu o eylemden vazgeçmek ve niyetimizi gözden geçirmektir.

Dr. Hüseyin Çırpan

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir