Sadece kâr odaklı bakış açısıyla yönetilen iş dünyasının çok boyutlu olumsuz sonuçları var. İnsan için var olduğu iddia edilen sistemler, “insan”a hizmet etmemekte hatta tam tersine insanı, kendisine hizmet eden nesnelere dönüştürmektedir. Bu makalenin amacı, insanın özgürlüğünü ve esenliğini merkeze alan bir yönetim yaklaşımı önerisinde bulunmaktır. Yaklaşıma temel teşkil eden ilke ve değerlerin belirlenmesinde kadim bilgelik ve yönetim birikiminden yararlanılmıştır. Çalışmada ilk olarak, insanın kadim bilgelik açısından anlamına, varlık düzenindeki yerine, amacına ve ideallerine yer verilmiştir. İkinci olarak insani yönetimin amacı ele alınmış ve modele esas teşkil eden; insan onuru, insan esenliği, düzen ve karşılıklı bağlılık, adalet ve merhamet, emanet ve ehliyet, süreklilik inancı ve hesap verebilirlik ilkeleri üzerinde durulmuştur. Sonrasında bu ilke ve değerlerin işletme unsurları ile ilişkileri ve unsurları nasıl yönlendirdiği tartışılmıştır. Literatüre dayalı bir kavramsal yaklaşımı esas alan bu çalışmada ben-ötesi misyon sahibi bir girişimcinin, belirlenen ilke ve değerleri işletmede uygulamaya almasının önemli bir yere sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmanın alana katkısı, birbirlerinden farklı alanlar olarak ele alınan unsurları, insanın özgürlük ve esenliği perspektifinden ilişkilendiren bir şema sunmasıdır. Son olarak genel bir değerlendirme yapılmış ve araştırma önerilerine yer verilmiştir.

 

Makelenin devamı için tıklayın…

https://isahlakidergisi.com/sayilar/15-cilt-1-sayi/m3738

Liderlik, üzerinde çok konuşulan bir konu. Konuşmaya da devam edeceğiz gibi görünüyor. Liderliğin çok konuşuluyor olması bana göre, ondan beklentimizin yüksek olmasıyla ilgili. Dünyanın genel olarak gidişatından memnun değiliz, çevremizde olan bitenlerden çok mutlu olduğumuz söylenemez.

Siemens rüşvet suçunda tazminat ödemeyi kabul etti. Total İtalya’nın Genel Müdürü rüşvet suçundan tutuklandı. Amerika’da Nasdaq eski başkanı 50 milyar dolardan fazla dolandırıcılık iddiasıyla tutuklandı. Bu haberler son birkaç hafta içerisinde gazetelerde yer aldı.

Liderlik üzerinde çok çalışılan ve konuşulan bir konu. Buna karşılık körlerin fili tarif etmesi hikayesinde olduğu gibi bakış açısına göre değişen, ele alındığı tarafıyla farklılaşan ve değişik boyutları olan bir olgu.

Gücün kullanımı olmadan, liderlikten söz edemeyeceğimizi yazmıştık önceki yazımızda. Gücün kullanımı aynı zamanda iktidar olmayı gerektirir. Muktedir değilsek gücün kullanımından bahsedemeyiz. Önemli sorulardan birisi, liderin sahip olduğu gücü ne için kullandığıdır.

Turizm sektöründe “belboy” denilince akla muhtemelen son gelecek olan şey liderlik olsa gerek. Bu sadece dışarıdan bakan bizler için geçerli değil, bizzat belboyluk yapan kişiler de yaptıkları işin öneminin farkında değil. Bu yazımızda belboya ve yaptığı göreve farklı bir perspektiften bakmayı öneriyorum. Bu önerim özellikle işletme sahiplerine, otel yöneticilerine.

Bu yazı biraz iç dökme şeklinde olacak gibi geliyor bana. Son zamanlarda trafiğe çıkmak istemez şekilde buluyorum kendimi. Çıkmak zorunda olduğumu da biliyorum ve çıkıyorum. En kısa sürede de mümkünse trafiğin dışına atmaya çalışıyorum kendimi. Sonrasında gergin, yorgun ve bitkin bir halde oluyorum.

 Bu yazımda, okuduğum bir kitapta beni çok etkileyen bir anekdotu paylaşmak istiyorum. Konu, Estée Lauder’in 1960’lı yıllarda Paris’te Galeries Lafayette mağaza raflarına nasıl girdiğiyle ilgili

Bu konu gazete köşe yazılarının alt kısmında yazılan birer cümleye sıkıştırılamayacak kadar ciddi! Bu nedenle ayrı bir yazı olmayı hak ediyor. Çünkü, toplumda yaşadığımız problemlerin merkezinde çocukluktan “adam”lığa geçememenin yattığına inanıyorum.

Kaldığımız yerden devam ediyoruz. Önceki yazılarımızda “liderlik olgusu, belli bir makam veya pozisyonla değil, her bir bireyin oynadığı rol ile ilgilidir”ve “lider olunabilir, liderlik öğrenilebilir çünkü liderlik, sahip olunan potansiyeli hayata taşımak üzere çıkılan bir yolculuk, bir “olma” sürecidir” diye yazmıştık.